Son Dakika Haberleri
/
Bir bayramı daha karşıladık, acısıyla tatlısıyla…
Öncelikle Çeşme Haber olarak Kurban Bayramı’nızı en içten dileklerimizle kutluyoruz.
Kutlamamızı yapıp hemen kalkmak istemedik, bu kez size “bir mesajımız var.”
Dünyayı nasıl güzelleştirebiliriz?
Elimizde bir sihirli değnek yok, yapabileceklerimiz de sınırlı belki ama, bazen attığımız “küçük” adımlar aslında “çok büyük mutluluklar” olarak bize geri dönebiliyor.
Şimdi bahsedeceklerimizi bazılarınız zaten yapıyordur ancak, yapmayanlar da var haliyle!
O zaman “yapanlar yapmayanlara da lütfen söylesin” diyerek, “nasıl daha güzelleşebiliriz” sorusunu bayramla buluşturalım.
Bir “diinnk” sesi, telefonunuzu açıyorsunuz ve “bayramınız kutlu olsun” mesajı, bazen süslü püslü şekillerle, bazen de kelimelerle…
Düz, genel, herkese gönderilmiş; en yalın şekliyle vurgulamak gerekirse “kopyala yapıştır” mesajlar! Hatta whatsappta kendisine gelen dümdüz bir mesajı başkasına “ilet” yaparak gönderenler... (daha çok x ve y kuşağı farkında olmayarak yapıyor)
“Z kuşağı bunu da yapmıyor” diyenler mutlaka vardır. Kısmen de haklılar zira, ne yazık ki z kuşağı bazen hiç mesaj bile atmıyor, tabi ki istisnalar her zaman hariç…
Yine de pozitif tarafından bakacak olursak, öyle ya da böyle hatırlanmış olup mesaj kutumuza bildirim düşmesi bile güzel. Yani karşınızdaki kişi sizi düşünmüş, zaman ayırmış, özgün olmasa da mesaj atmış, hiçbir art niyet de yok!
Ama biraz daha estetiğe önem vermek gerekiyor. En azından bunun bize, bir zararı yok değil mi?
İnanın “kopyala yapıştır” mesajlar hiçbir his vermiyor, tebessüm ettirmiyor, mutluluk getirmiyor. Hatta çoğu kişi telefonlarına gelen bu tür mesajlara içten içe kızıyor ama, nezaketinden dolayı sesini çıkaramıyor.
Sözün kısası, karşımızdaki kişiye “özel olduğunu” hissettirmemiz güzel olur.
Hiç mi vaktiniz yok, zamanınız mı kısıtlı ki bu gayet doğal, en azından bu tür hazır mesajların başına “Değerli Ahmet Abim, Değerli Zeynep Hanım” gibi iki kelimecik eklerseniz, bakın nasıl da her şey güzelleşiyor…
***
Sanaldan reele geçiyoruz;
Bugünlerde çok ama çok daha fazla dikkatli olmalıyız zira hepimizin bildiği gibi, koronavirüs pandemisi bitmedi, hatta yeni bir dalga geliyor.
Komşumuz Yunanistan, turizm gelirlerinin en yüksek değerlerde olduğu bugünlerde tamamen kapanmak zorunda kaldı. İngiltere, İran derken ne yazık ki delta varyantı Türkiye’de katlanarak artıyor.
Son iki yıldır tokalaşmamaya, sarılmaya alıştık, alıştırıldık, alışmak zorunda kaldık, mecburuz hatta artık zorundayız!
Evet, tamamen zorundayız!
Gel gelelim şu gerçeğe hepiniz şahit olmuşsunuzdur, “alışkanlıklarımızdan vazgeçemiyoruz.”
Siz bu hatayı yapmasanız da mutlaka çevrenizde tokalaşmaya, sarılmaya devam eden birilerini görüyorsunuzdur. En azından ısrarla kapalı alanlarda maske takmayanları!
Bu bayram da sabredelim!
Sevdiklerimize değer veriyorsak, daha sağlıklı ve mutlu bir şekilde uzun yıllar daha çok bizimle olmalarını istiyorsak, biraz daha sabır!
Lütfen gözlerinizi kapatın ve birkaç saniye düşünün. Bir anda pandeminin hiç olmadığı, koronavirüsün bilinmediği, gündemde olmadığı o yakın günlere gidin. Biri çıkıp size “birkaç hafta içerisinde çevrende şu kadar kişi can verecek, beş yakın akraban, dört komşun, iki arkadaşın hayatını kaybedecek” dese ne düşünürdünüz?
Hayal bile etmezdiniz, edemezdiniz değil mi?
Hayal bile değildi ama, gerçek oldu! Peki şimdi bir daha gözlerimizi kapatıp düşünelim, yarın çevremizdekileri, hatta çok yakınımızdakileri, daha da “hatta” diyerek kendi canımızı kaybetmeyeceğimizi kim garanti edebilir?
Aşı olmak istemeyen bir kesime rağmen tek doz aşılanmada yüzde 60 barajını da geçtik ancak, koronavirüs de hiç boş durmuyor, sürekli ceketini değiştiriyor.
Aşı olmak da tek başına yetmiyor. Aşıyla birlikte kişi kendini ağır hasta, entübe olmaktan kurtarabiliyor ancak “taşıyıcı” görevi de üstlenebiliyor. Anlayacağınız, koronavirüsün kökünü kazımadan tam anlamıyla rahat yok!
O zaman lütfen rehavete kapılmayalım! Bu bayram da sabredelim! Tokalaşmayalım, sarılmayalım, maskemizi takalım ve sosyal mesafemizi koruyalım.
Olabildiğince açık havada etkileşime geçelim.
Belki bu cümleyi çok duydunuz ama, gerçekten şakası yok! Bir koronavirüs mağdurunun “her saniye üzerimden kamyon geçiyor gibi hissediyordum, etlerim kemiklerim sanki kırılıp dökülüyordu” tarifi hastalığı geçirenlerin bilebileceği tecrübe!
Unutmayın, unutturmayın; pandemi henüz bitmedi!
***
Yolda yürürken tanımadığınız bir kişi size selam veriyor mu?
Türkiye’de bu sorunun yanıtını çoğunlukla “evet” olarak alamazsınız çünkü, gelişmiş birçok ülkedeki bu “günlük alışkanlık” coğrafyamızda yaygın değil.
Özellikle Almanya, İtalya, Hollanda gibi Avrupa ülkelerinde yolda yürüyen insanlar birbirine selam vermesi, “günün aydın olsun, iyi günler” gibi anlık olarak dileklerini iletmesi olağan, kısacası karşınızdaki “bu kim ki bana selam verdi” demiyor…
Bunu şöyle düşünebiliriz, bisikletin çok güzel bir “ulaşım ve hobi” aracı olmasına rağmen hala Türkiye’de yaygınlaşamaması gibi…
Kaldırımda yürürken tanımadığınız biri ile selamlaşmanız aslında, pozitif enerji aktarımı ile eşdeğer…
Bazen bu selamlaşma sözlü değil, hafif kafayı eğerek, jest ya da mimiklerle de olabilir.
Pozitif enerjinizi insanlarla paylaşın, mümkünse tanımadığınız insanlarla da “iyi bayramlar” diyerek bayramlaşın!
Başka günlerde de merhabalaşın!
Sadece iki kelime ama, dünyalara bedel!
Bunu yaptığınızda bir kısmı mutlu olup yanıtlayacak, bir kısmı şaşkınlıkla “acaba birine mi benzetti” diye şaşkınlıkla bakacak, bazısı da belki hiç tepki vermeyecek belki ama;
Lütfen pozitif enerjiyi ve mutluluğu paylaşın, çoğaltın, yayın!
Pozitif enerjiye çok ama çok ihtiyacımız var!
Gerekirse karşılık gelmeyeceğini bile bile yapın!
İyilik yapın, denize atın ama;
Lütfen merhabalaşın!
Şu ana kadar bu “kısa bayram mesajımızı” okuduysanız, tam olarak 764 kelime ile buluştunuz. Haliyle “uzun yazılar okunmuyor” diyerek noktalıyoruz;
Her daim güzellikler sizinle olsun…
0 Yorum